?:

Diş Sistemini Etkileyen Çocuklar İle İlgili Etkenler

(Post – Natal Etkenler)

Çocuklar ilgili etkenler, doğumdan sonra ortaya çıkacaklarına göre, daha çok formasyon bozukluklarına yol açarlar. Süt çocuğu ve çocukluk döneminde rastlanılan ve gelişmekte olan dişleri etkileyen çeşitli etkenler arasında şunları sayabiliriz:

a)Enfeksiyonlu Hastalıklar

Birinci çocukluk döneminin akut enfeksiyonlu hastalıkların,şiddetli seyreden fakat kısa süreli hastalıklar olup, diş dokularına zarar verirler. Aynı zamanda beslenmeyi etkileyerek, çürüğe hazırlayıcı ortam meydana getirirler. Erken tanı bakımından bu hastalıkların ağız içi belirtiler;’’Çocukta Periodontal Sorunlar’’ bölümünde ele alınacklardır.

b)Sindirim Bozuklukları

Gastro-anterit, beslenme bozuklukları, bazı kronik diyareler, süt çocuğu ve çocukta assimilasyon ve mineralizasyon bozuklukları yaratırlar, buna bağlı olarak dişlerde doku anomalileri ve çürüğe eğilim artar.

Özfagus atrezisi gibi kongenital daralmalarda da, süt dişleri distrofik bozukluklar gösterirler.

Bazan, çocuğun kaza ile bir kostik madde içmesi sonucu ortaya çıkan özofagus’ un sikatrisler daralması halinde beslenme bozuklukları meydana gelir. Dişler iyi kalitede oluşamazlar ve çürükler artar. Bu durum, süt dişlerini olduğu kadar, sürekli dişleri de etkiler.

c)Sinirsel Bozukluklar

Kendilerine eşlik eden metabolizma bozuklukları nedeni ile diş sistemini etkilerler. Tetani, hipokalsemi meydana getirmekle diş erozyonlarına yol açar.

d) Doğum Travmaları ve Post – Natal Travmalar

Doğum sırasında, cerrahi nedenlerle ya da kaza sonucu ortaya çıkan travmalar:

Ya sindirim sistemini etkilerler.

Ya da, ameloblast ve odontoblastlar üzerinde direkt etkide bulunurlar. Bu sonuncular, lokalize hipoplazilere sebep olurlar.

Folikülün bütünü ile travmadan etkilenmesi sonucu ise gelişim bozuklukları ortaya çıkarlar.

Genellikle, çocukta önem verilmeyen süt dişi travmaları, sürekli diş germlerini etkileyerek önemli patolojik değişiklikler yaratırlar.

 

e) Entoksikasyonlar

Tedavi amacı ile aşırı derecede alınan bazı ilaçlar, özellikle terasiklin gurubu antibiyotikler, çocuğun diş sistemi üzerinde, renkleşmeden hipoplaziye kadar değişen patolojik bozukluklar ortaya çıkarırlar. Gerek bunlar, gerek öbür entoksikasyonların yol açacağı diş renkleşmeleri ve kronik fluor entoksikasyonunun sürekli dişlerde meydana getireceği fluoroz, doku anomalileri bölümünde ele alınacaktır.

 

f) Diabet

Çocukluk yaşı diabetes mellitus’u, bugün yalnız çocuk uzmanlarının değil, metabolik ve dokusal komplikasyonları nedeniyle hekimliğin her dalını ilgilendirmektedir. Örneğin, erken yaşta ortaya çıkan diabetik retinopati görme kaybına yol açmaktadır, diabetik nefropatisonucu ağır böbrek yeterizlikleri ortaya çıkmaktadır.

Türkiye’ de yapılan bir araştırmada (ÖKER, 1967), çocukluk yaşı diabetes mellitus’un sıklığı %1,4 olarak bulunmuştur. İrsiyet oranı %38,5 tur.

Genel komplikasyonlar yanında, diabetik çocukta çok sayıda gelişen çürük ve pulpa ölümüne rastlanmaktadır.

Çocukluk yaşı diabeter mellitusunun komplike bir şekli olan MAURIAC sendrounda manismus görülebilir.

Yine Türkiye’de yapılan bir araştırmada (BOSTANCI-GÜLHAN, 1971) bir ailenin iki çocuğunda diabetes mellitus’un hipodonti ile birlikte bulunduğu ve her iki gen’in aynı anda resessif karakter olarak anneden çocuğa geçtiği görülmüştür.

g) X Işınları ile Tedavi

Yüksek dozda X ışınları 9 ay - 4 yaş arasındaki çocuklara uygulandığında, tüm süt dişlerinde hipoplazi, ayrıca sürekli kesicilerde hipokalsifikasyon, bazan sekonder enfeksiyonlar görülmektedir.

Deney hayvanlarında yüksek dozda ışınlanma, ameloblastlarda şekil değişimi ve fonksiyonlarında duraklama; odontoblastlarda da şekil bozukluğu ve osteo-dentin yapımı, pulpanın odontoblast tabakasında kanama, odontoblastların sayı bakımından azalması, apeks bölgesindeki dentinde rezorpsiyon ve appozisyon çizgilerine rastlanmaktadır.

Pulpada hiperemi, hemoraji ve ödem görülmekte, ayrıca degenerasyon ve atrofi meydana gelmektedir. Orta yükseklikteki dozlarda pulpada osteo-dentin yapımına rastlanır. Daha düşük dozlarda, kistik formasyon, nekroz ve atrofi meydana gelir.

Köklerin gelişimi sırasına rastlayan uzun süreli ışınlamalar, köklerde kısalık, incelik ve deformasyona yol açabilir. Bazan kökler hiç oluşmazlar. Erken yaşlardaki düşük dozlardaki ışınlanmalar ise köklerin erken gelişimine yol açabilir, fakat kökler ince olup, biçim bozukluğu gösterirler. Araştırmalar, ışınlanmanın kök üzerindeki etkisinin iki yönde olduğunu göstermişlerdir. 1) Pulpada odontoblast meydana gelmesinin yavaşlaması, 2) Hertwig epitel kınının zarara uğraması.

Dişlerde meydana gelen en ağır zararlar, gelişmenin erken döneminde ve ışınlanmanın uygulandığı yere göre total ya da parsiyel agenezi’lerdir. Ayrıca bazen sürnümerer dişlere de rastlanabilir.

Dikkati çeken bir nokta da, rahim içi yaşamda küçük dozdaki ışınlamalar diş sürmesini geciktirirken, post-natal yaşamda aynı dozun sürmeyi hızlandırmasıdır. Yüksek dozlar ise, sürmeyi geciktirmekte, bazan duraklatmaktadırlar. Orta dozlarda her iki durum da görülebilir.

Ayrıca, yüksek dozla, sıçan periodonsiyumunda iltihabı enfiltrasyon ve nekroz meydana geldiği saptanmıştır.

Sıçanlarda yapılan deney (ERSEVEN, 1972) , yalnız doğumdan sonra ışınlama yapıldığı taktirde, esas bozuklukarın, gelişmekte olan köklerde olduğunu göstermiştir. Çünkü bu dönemde kuronlar, bir dereceye kadar gelişimlerini tamamlamışlardır. Bilindiği gibi X ışınları, gelişmekte olan dokuları daha fazla etkilerler..

h)Vitaminler:

Alınan besinlerin vücuda yarar bir şekle konması ve biyolojik fonksiyonların devam edebilmesi için bazı katalizör maddelere gerek vardır. Bunlara ‘’vitamin’’ ismi verilir. Yokluklarında ve bazılarının aşırı alınmalarında, gelişim döneminde olan çocuklarda önemli hastalıklar ve bazı organik bozukluklar ortaya çıkmaktadır.

Vitaminlerin azlığına ‘’hipovitaminoz’’ hiç alınmamalarına’’Avitaminoz’’ aşırı derecede alınmalarına ‘’hipervitaminoz’’ denir. Vitaminler yağda ya da suda erirler.

 

A VİTAMİNİ

A vitamini ve onun ana maddesi olan karoten yağda erir. Günlük A vitamini ihtiyacı, bebeklere 1500 I.U/ gün, çocuklara 2000 I.U/gün, erişkinlere 5000 I.U/ gündür.

Klinikte A avitamimozu çok nadirdir.

A vitamini karansında ‘’Xerophtalmie’’ ve gelişim duraklaması yanında, dişleri ve ağız boşluğunda şu belirtiler görülebilir:

Ağız mukozasında keratinizasyon, dişeti hiperplazisi,

Ameloblastlarda atrofi, odontoblastlarda patolojik değişiklikler. Dişlerde genel olarak kireçlenme bozuklukları ve aşınmalar.

6 yaşından önce olduğu taktirde, kesicilerin sürmesinde gecikme, sürme sırasında değişiklikler.

Periodontal dokularda enfeksiyona karşı direncin azalması.

Alveol ve çene kemiklerinde hipokalsifikasyon.

Özellikle trigeminus dallarını ilgilendiren sinirsel degeneresanslar.

Dudak ve damak yarığı gibi kongenital anomaliler.

Aşırı derecede balık yağı almaya bağlı A hipervitaminozuna rastlanmıştır. Bu durumda A vitamini karasındakine benzer patolojik değişiklikler olmaktadır.

B GRUBU VİTAMİNLER

B1 VİTAMİNİ (Aneurine-Thiamine): Suda, alkolde kolaylıkla eriyen bu vitamin beyaz bir tozdur. Günlük doz, gebelerde 2-3 mg. bebeklerde 0,4 mg., çocuklarda 1,2 mg’ dir.

B1 avitaminozunun tipik belirtisi ‘’beriberi’’ dir. Diş hekimliği bakımından ağrılı aft’larda iyi geldiği ve çürük faktörleri arasında rol oynayabileceği ileri sürülmektedir. (DEACHAME, 1966).

B2 VİTAMİNİ (Riboflavin) :  Suda eriyen, sarı renkli riboflavin’ in günlük dozu, bebeklerde 0,6 mg. Çocuklarda 1,2 mg. dır.

B2 avitaminozunda deri ve mukoza belirtileri, özellikler perleş meydana gelir, ayrıca glossit’ e rastlanır. Deneysel olarak elde edilen karansta, dama kubbesinin arka bölümünün gelişmediği görülmüştür.

Riboflavin toksik değildir, hiperriboflavinoz’a rastlanmaz.

NIACINE (PP FAKTÖR)

Nikotin maddesinin bir bileşimi olan bu madde, acı, renksiz, kokusuz kristaller şeklinde olup suda erir. Günlük doz bebeklerde 4 mg, çocuklarda 6-12 mg’dır.

Karansında ‘’pellegra’’ meydana gelir. Süt çocuğu ve çocukta sindirim sistemi bozuklukları ortaya çıkar. Diş sistemi üzerinde direkt bir etkisi yoktur.

 

C VİTAMİNİ (Askorbik asit):

Renksiz, suda eriyen kristaller halindedir. Vücutta yapılmaz, yeni doğan bebeğin göbek kordonunda depo edilmiştir. Anne sütünde 7-4 mg./100 ml. İken, inek sütünde 1 mg./ 100 ml.dir. Bu bakımdan, inek sütü ile beslenen bebeklere ayrıca C vitamini vermelidir.

C vitamini karansında, yetişkinlerde meydana gelen ‘’Skorbüt’’ e karşılık, çocuklarda ‘’Barlow hastalığı’’ görülür.Bu hastalık, yaşamın 8-15 aylarıda başlar. Gebeliklerinde C avitaminozu gösteren annelerin çocuklarında doğumdan hemen sonra görülebilir.

Başlangıç hemoraji, ödem, sindirim bozuklukları, ağrı, ateş, enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık şeklindedir.

Hastalık iyice yerleştiğinde osteo-periostit ve kas ağrıları belirir. Çocuğun aktif kol ve bacak hareketleri ağrılı olur, 4-5 gün sonra ayaklarda bir ‘’psödö-paralizi’’ görülür, nedeni, femurun uç bölümündeki periost-altı hematomun yol açtığı şişliktir.

Çocuğun dişlenme durumuna göre gingivitis değişik görülerde olur:

Diş sürmesinden önce ise, dişeti üzerinde peteşi, ekimoz ve küçük hematomlar görülür.

Dişlerin sürmesinden sonra, özellikle üst orta kesiciler bölgesinde dişeti şiş, mor-kırmızı renkte, kanayıcıdır ve yer yer ülserasyonlar gösterir. Dişetleri sünger yoğunluğundadır, dişleri sallanır. Ağız fena kokar.

Tedavi edilmediği taktirde çocuk, hemoraji ya da enfeksiyon (bronko-pnömoni) sonucu ölebilir.

Korunma: Anne ve inek sütü ile beslenen bebeklere hergün 25-50 mg. C vit. ya da 100 ml. portakal veya domates suyu, süt veren annelere günde 150 mg. C vit. vermekle sağlanır.

Tedavi : (1-2 hafta süre ile) 100-200 mg. C vit. ya da 150 ml.portakal suyu verilmelidir.

C vit. çok yüksek dozlarda toksik olabilir.

D VİTAMİNİ (Calciferol)

Beyaz,kokusuz, yağda erir kristaller şeklinde olan bu vitamin antiraşitik faktör olarak bilinmektedir. En önemli D vitaminleri, D2 ve D3 tür. D2 ya da ‘’calciferol’’ suni olup, ergosterolden ultraviyole ışınları etkisi ile meydana gelir. D3 veya ‘’Cholecalciferol’’,derideki bir provitaminden güneş ışınlarının etkisi ile meydana gelen doğal bir vitamindir. Bebeklerin günlük ihtiyaçları 400 I.U.D3 tür. Şu halde D vitamini kaynağı iki çeşittir. Birincisi güneş ışınları etkisi ile deri altında sentez, ikinci besinler. Bu son şekilde D. Vit. adsorbsiyonu barsak yoluyladır.

D vitamininin aksiyonu tam olarak bilinmemektedir. Kalsiyumun barsaklardan adsorbsiyonunu sağlar. Bazı araştırıcılara göre, fosforun böbreklerden eliminasyonunu azaltır, bazılarına göre ise arttırır.Kemik dokusunda kalsiyumun,protein matris üzerine fiksasyonunu sağlar. Paratiroid bezinin fonksiyonunu kolaylaştırır.

 

Raşitizm:

Gelişim kıkırdakları ve kemiklerde kireçlenme yetersizliği ile karakterize bir çocuk hastalığı olan raşitizmin meydana gelmesi için iki faktör gereklidir:

D Avitaminozu

Özellikle hamileliğin son aylarından birinci yaşın sonuna kadar olan kemik yapımının aşırı derecede aktif olduğu dönemde, uzun süreli enfeksiyon ve entoksikasyonun ortaya çıkması.

Hastalık bütün ırklarda, daha çok 3-18 aylar arasında, özellikle güneşsiz bölgelerde görülür. Suni süt ve yanlış beslenme de önemli faktörlerdir.

Klinik belirtiler, deride solukluk, terleme, saç dökülmesi, kemik deformasyonları ve kas hipertrofisi ile karakterizedir. Kemikler yumuşak ve röntgende daha az opaktırlar. Kemikleşme noktaları geç belirirler. Karın şiş bacaklar O ya da X şeklinde olabilir.

Baş hacmi artmış, frontal ve pariyetal kemikler çıkıntılı bir durum almıştır. Artkafa kemiği düzleşir. Aynı tarafa yatma alışkanlığı olan çocukların başı o bölgede yassılaşmıştır. Fontanellerin kapanması gecikmiştir.

Mandibula açısı genişlemiştir, kasların çekmesi ile mandibul corpusu aşşağı doğru kıvrılarak önemli bir beans meydana gelebilir. Damak kubbesi derin, alveol kavisleri vestibüle doğru yayılmıştır. Ayrıca burun boşluklarında daralma ve septumda deviasyon olur.

Dişler: Raşitizm, gelişmekte olan dişler üzerinde çeşitli zararlı etkilerde bulunur:

Özellikle, süt dişlerinin sürme ve değişme zamanlarında önemli gecikmeler

Dişlerin sürme sıralarında değişiklik

Dişlerde durum, büyüklük ve biçim bozuklukları

Sistematik hipoplaziler

Diş çürüğü ve D avitaminozu arasındaki ilişkiler üzeinde görüşler farklıdır. MELLANZY’ye (1932) D vitamini karansı çürük meydana gelmesinde önemli faktördür. Sürekli dişlerin sürmesinden önce verildiği taktirde, özellikle küçük ve büyük azılar üzerinde net bir şekilde çürük meydana gelmesi önlenir. BROEDERICK’e göre ise, D vitaminin çürükte önemli bir rolü yokturç

D Hiperminozu: Özellikle 15 yaşına kadar, kuvvetli dozlardan kaçınmalıdır. D hipervitaminozunda, sindirim ve böbrek bozuklukları, hiperkalsemi, sinirsel bozukluklar, aort ve yumuşak dokularda metastatik kireçlenmeler görülür.

 

i)Hormonlar

Hormonlar, çene ve dişlerin gelişimini etkiler ve diş dokuları ve ağız mukozasında patolojik değişikliklere yol açarlar. Çeşitli salgı bezlerinin çalışmaları sinerjik olduğu gibi, hormonların, vitaminler ve sempatik sinir sistemi ile yakın ilişkileri vardır.

HİPOFİZ

A.Hipopituitarizm: Gelişim hızındaki yavaşlama sonucu ‘’Nanismus’’ a sebep olur. Normal çocuktaki yıllık 5-6 cm. lik büyüme, 2-3 cm. ye indirgenmiştir: bu yavaşlama zamanla artar. Yüz çocuksu bir ifade alır, ekstremiteler ufaktır.

Hipopituitarizm iki şekilde ortaya çıkar: 1. Hipofizin kendisi ya da komşuluğunda patolojik bir oluşum (tümör, retiküloz) ortaya çıkmıştır. Başlangıcı değişik yaşta, bazen 5 yaşından sonra olur.2. Belirli bir nedene bağlı olmaksızın idiopatik bir yetersizlik vardır. İlk yaştan itibaren belirir.

Her iki tipte de kemik yaşı, kronolojik yaşa oranla gecikmiştir, çocuğun o andaki beden büyüklüğüne uyar, ya da biraz fazladır. Kemik gelişimin gecikmesine paralel olarak, diş germlerinin gelişme ve sürmesinde de gecikme vardır.

Deneysel olarak gerçekleştirilen hipofizektomi, mikrodontiye ve diş sürmesinde gecikme, bazen duraklamaya yol açmaktadır.

Süt dişleri zamanında düşmedikleri için (Persistans), sürekli dişlerin çene kemikleri içersinde gömük kaldıkları görülür (İnklüzyon)

Hipofiz yetersizliği gösteren çocuklarda dişlerin morfolojisi ve yapılarında bir değişiklik olmaz. Mandibula küçük ve retropozisyondadır. Dış gelişimi çene gelişiminden ileride olduğundani ortodontik bozukluklar ortaya çıkabilir. Süt dişleri uzun süre ağızda kaldıklarından, bazen sürekli dişler onların arkasında, çene kavsi üzerinde ikinci bir sıra yaparlar.

SIMMONDA hastalığında (hipofiz yetersizliğinin kaşektik şekli) alveol kenarlarının erken atrofisine bağlı, erken diş kaybı görülür.

B. Hiperpituitarizm: Hipofiz hiperfonksiyonuna bağlı ‘’Jigantizm’’ pek ender görülür. Çocukluk döneminde geç olarak meydana çıktığından diş dizisini pek etkilemez.

Yetişkinde görülen hiperpituitarizm sonucu olan ‘’Akremegali’’ alt çenenin aşırı derecede büyümesine, dişler arasında diastemalara, önemli kapanış bozukluklarına yol açar. Dişler geniş, büyük, sarımtırak-gri renktedirler. Dudaklar enlidir, makroglossi görülür.

TİROİD:

Hipotiroidizm: Kongenital (Kretinizim) ya da edinsel (Juvenil) olabilir. Kongenital olanda, bezin aplazisi, hipoplazisi ve hatalı gelişimi, ya da anneyle ilgili bir neden; edinsel olanda, bazı cerrahi işlemler,ilaç tedavileri, tümöt ve kronik enfeksiyonlar v.b. rol oynarlar.

Gelişim hızı aşırı derecede yavaşladığından, önemli bir gelişim gecikmesi vardır. Hafif şekillerinde, büyük bir baş ve oldukça gelişmiş bir gövde ile kısa kol ve bacaklar görülür.

Zihinsel gelişim gecikmesi, hipotermi, aşırı bir konstipasyon ortaya çıkabilir. Kemikleşmedeki gecikme, hipofiz yetersizliğinde görülenden çok önemlidir. Çeşitli iskelet morfolojisi anomalileri meydana gelir.

Çocukta diş ve ağız sistemini ilgilendiren ilk belirti, süt dişlerinin gelişimi ve sürmesinde gecikme ve aşırı derecede çürüktür. Geç süren süt dişleri uzun süre ağızda kalırlar. Sürekli dişler de bunlara bağlı olarak geç sürerler. Bununla birlikte, hipotrioidi göstere çocuklarda diş gelişimi gecikmesi, kemik gelişimi gecikmesine oranla daha az önemlidir. Buna karşılık, tiroid hormonları ile yapılan tedavilerde kemiksel olgunlaşma, diş olgunlaşmasına oranla daha hızlıdır. Bu durumda,diş alıcısının, tiroid salgılarına karşı, kemik alıcısından daha az duyarlı olduğu düşünülebilir.

Kongenital hipotiroidi gösteren çocuklarda, diş dokusu anomalileri de olur. Minede yatay şeritler biçiminde hipoplazilere rastlanır. Yapılan bir araştırmada (J.C. JOB, 1969) , hipotiroidi’ li bir grup çocukta hipoplazi oranının % 80 olmasına karşılık, normal çocuklarda %15 oranında hipoplaziyee rastlandığı gösterilmiştir. Bazen ön dişler ‘’Hutohinson’’ dişine benzerler.

Makroglossi, mandibula açısında deformasyon, damak kubbesinde derinleşme olabilir. Ağız içi belirtileri bazen, mongolizm’dekilere benzerler.

Tiroid ekstreleri vermekle çürük gelişiminde de duraklama olur.

Çok nadir olan ‘’Kongenital atiroidi’’ deyaygın bir gingival hiperplaziden söz edilmektedir. Hormon tedavisi ile gerileme elde edilebilir.

Hipertiroidi : ‘’Basedow’’ hastalığı çocuklarda pek az görülür,10 yaşından sonra ortaya çıkar. Erken başlarsa kemiksel gelişimde de ilerleme görülür. Diş gelişiminin hızlanması daha az belirlidir.

Diş sürmesi erken olur. Diş kuronları büyük ve mavimtıraktır. Mineralizasyon bozuklukları ve çabuk gelişen çürüklere az rastlanır.

Kongenital miksödemde aşırı çürüğü yanında, makroglossi görülür.

 

PARATİROİD

Hipoparatiroidizm: Kronik hipoparatiroidi, çocukta az görülür. Yeni doğan çocuktaki geçici hipoparatiroidi, spazmofili, tetani ve hipokalsemi belirtileri ile kendini gösterir. Deri kuru, kırmızı ve pul pul,tırnaklar kalın, çizgili ve kırılgandır. Kıl ve saç dökülmesi, gözlerde katarakt olabilir. Dişlerde net, yatay çizgiler ya da sarımtırak, yuvarlak,lekeler biçiminde hipoplazi, kuron kırıklarına yol açan aşırı kırılganlık, kök kısalığı, geniş pulpa odaları görülür.

Hiperparatiroidizm: Çocukta pirimer hiperparatiroidi pek azdır ve dişler üzerindeki etkileri bilinmemektedir. Daha çok görülen sekoder hiperparatiroidi’de, erişkinlerde her iki çenede yaygın alveoliz olur.

Puberteden önceki, kronik piyelonefrit hidronefroz, böbrek hipoplazisi, polikistik böbrekler gibi nedenlere bağlı hiperparatiroidizmdir. Kemiklerin epifiseal kemikleşmesi bozulur, cücelik meydana gelir.

Alın çıkıntılı, burun kökü geniş, göz yarıkları bazen mongolizmdeki gibi obliktirler. Mikrognati görülmez, damak bazen derindir. Dişlerin görünümü ve sürmeleri normaldir, belirli bir mine hipoplazisi yoktur.

Histolojik muayene, dentinin pulpaya bakan bölgesinde çok sayıda interglobüler boşluk gösterir. Mine ve dentin tabakaları ince olduklarından pulpa boynuzları yüzeyseldir ve bu durum çürüksüz pulpa iltihaplanmalarının nedenini açıklar.

TİMUS:

Puberteye kadar gelişimi etkileyen timüs bezinin fonksiyon yetersizliğinde, yani hipotimi’de, genel gelişimle birlikte diş gelişiminde de gecikme meydana gelir. Dişlerin kırılgan, süt beyazı renkte, serbest kenar girintili çıkıntılı, bazen yarım ay biçimindedir.

BÖBREKÜSTÜ BEZİ:

Hipokortisizm: Addison hastalığı ya da kronik kortikosurrenal yetersizliği çocukta az görülür ve ancak, zamanında yapılan bir tedavi ile çocuk yaşayabilir. Hemen önlendiği için de diş anomalileri meydana getirmesine yeterli değildir. Özellikle kaninlerin sürmesinde bir gecikme olabilir.

Dişhekimi tarafından akılda tutulması gereken noktalar: ağız mukozası üzerindeki turkuvaz renkli lekelerin belirmesi ve hormon dengesi sağlamadan en ufak bir cerrahi işlemin bile tehlikeli olabileceğidir.

Hiperkortisizm: Yalnız surrenal androgen hormonun aşırı salgılanması, diş gelişimi üzerinde etkili olabilir ve dış sürmesi 1-2 yıl, bazen daha çok hızlanabilir. Kesici ve kaninle büyük, dişler mine yapısı bakımından mükemmel ve bu nedenle çürüğe karşı dayanıklıdırlar.

GONAD HORMONLARI:

Her iki cinste gonadlar, puberte yaşında fonksiyona başlarlar. Erkek çocukta androgen, kız çocukta östrogen hormonlar, büyüme ve kemik olgunlaşmasını ve bazen son iki büyük azının gelişimini hızlandırabilirler.

Pubertenin erken olduğu durumlarda, kemiksel gelişim hızlanır, diş gelişiminde hızlanma daha az belirlidir. Puberte gecikmelerinde ise bunun aksi görülür, kemik gelişimi gecikmiş, diş gelişimi gecikmesi ise az ya da hiç yoktur.

SONUÇ

Genel anlamda, iç salgı bezlerinin her türlü hipo ve hiperfonksiyonlarının yol açtığı metabolik bozukluklar, önemleri ve sürelerine bağlı olarak diş ve çene sistemini de etkilerler.

Hormonların dişler üzerindeki etkileri toplu olarak gözden geçirilecek olursa:

Hipoizin gelişim hormonu, tiroid hormonları, sürrenal ya da gonad menşeli androgen ve östrogen hormonlar, gelişimi, kemik olgunlaşmasını, dişlerin olgunlaşma ve sürmelerini etkilerler, fakat fiş organı üzerinde pek etkili değildirler.

Organogenezde, paratiroid ve pek az derecede tiroid sekresyonunun etkisi vardır.

Diş yapısı ve gelişimini ilgilendiren bir anomali karşısında, hormonların rolü olup olmadığını araştırmak yerindedir. Gerçek hormon hastalıkları çocukta az görüldüğünden, tanı için gerekli fonksiyonel araştırmalara baş vurmak ve hormon tedavisine girişmek için, sağlam nedenlere dayanmak gerekir.

Hormonal dengesizlik gösteren bir çocukta, bu bpzukluk ne kadar önemli ise o derece uyanık olmalı ve çocuğu sıkı bir kontrol altında bulundurmalıdır.

Koruyucu bakımdan ise, en ufak çürüklerin bile dikkatli ve erken tedavisi gerekir. Çok sayıda çürük karşısında, çocuk hastalıkları uzmanı ve anna-babanın izni alınarak genel anestezi altında ve bir seansta bütün çürüklerin tedavisi yerinde olur.

Cerrahi işlemler sırasında, özellikle hipokortisizm’ de hormon dengesi sağlamadan harekete geçmemek gerektiğini de unutmamalıdır.

 

şikayetBunu rapor et

Yanıt Bırak


Yanıt vermek için önce giriş yapmalısın.